1 Nisan 2010 Perşembe

SON AÇILIM; STRATEJİK ORTAK KUNTA KİNTE!

SON AÇILIM; STRATEJİK ORTAK KUNTA KİNTE!

Sanırım 70’li yılların sonlarıydı, o dizi hepimizi zamanın tek kanallı siyah beyaz televizyonunda ekran başına kilitlemişti adeta, Müslüman Afrikalı bir çocuğu zamanımızın AB ve ABD’sinin o devrin İngilizlerinin Amerikan kolonilerinde nasıl köle yapıp eziyet ettiklerini büyük bir tepki ve dayanışma duygusu içerisinde izliyorduk. Hele inancı gereği küçük Kunta’nın domuz etini ve kendisine takılmak istenen Hıristiyan adını ret edişini, buna karşı uğradığı işkenceleri ve o yılmaz azmini, hürriyet duygusunu büyük bir üzüntü içerisinde takip ediyorduk. Bu dizi Osmanlı Türk-İslam Dünyası’nın hoş görüsünün ve Afrika’ya götürdüğü medeniyetin ve karşılığında batılıların barbar ve sömürücü yüzünün adeta bir timsali olmuştu bizler için.


Aradan on yıllar geçti ve bir gün ülkemizde eski devrin köleci devletinin CIA’si tarafından yetiştirilen sözde İslamcı Hikmetyarın dizinin dibinden yetişiveren genç bir yeni Kunta Kinte başımıza geliverdi. Ama bu yeni Kinte’nin hikâyesi hiç bizim bildiğimizinkine benzemiyordu, bizimki aç sefil yiyeceği ve giyeceği zor bulan, işkence gören bir gariban köle iken yeni sürümü Binbir Gece Masalları ve Alaeddin’in Sihirli Lambası karışımından türeyivermişti sanki. Hikmetyarın dizinin dibinde yeşeren bu fidan önceleri yokluk içerisinde sıkıntılarla boğuşurken ve Türkiye’de örneği görülmeyen bordrolu il başkanı olduğu söylentileri ile ortalık çalkalanırken on-onbeş yıl içerisinde sihirli halılara binip uçarak etrafı çevrili köşklere kuruluvermiş, sihirli lamba cininin marifetleri sayesinde de dünya servet şampiyonları arasında yerini alıvermişti.

Bizim Kunta Kinte kaçmasın diye etrafı yüksek duvarlarla çevrilerek hapsedilirken, yenisi bir konuşmada anlatıldığı gibi yoksulluk mintanını sıyırıyor, sihirli yüzük cininin getirdiği ipek gömleklere bürünüp sakalını kesiyor, sihirli lamba cininin yaptığı etrafı çevrili kimsenin giremeyeceği havuzlu köşklere halısı ile konuveriyor ve Ortadoğu Sultanı oluyordu. Bizim eski Kunta Kinte’nin çocukları köle olup daha ana kucağındayken satılırken, bununkiler Allah’ın “Yürü Ya Kulum” dediği şanslılar arasına katılıyor, lamba cininin getirttiği tepsi tepsi altınlarla safahata boğuluyor, ülke havayollarının onlar için yeni sefer noktası bile açtığı nadide uluslararası iş adamı kimliğine bürünüyorlardı. Biz ise milletçe hala Binbir Gece Masalları ile uyutulduğumuzu bir türlü anlayıp uyanamıyorduk.


Bu arada yeni Sultan Kunta Kinte ABD’nin İslam Ülkelerinin sınırlarını değiştiren, ülkemizi bölen Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıydı, eskisi köleliğe karşı mücadele ederken yenisi Sömürgeci Hıristiyan Dünyası adına mücadele veriyor, Papalardan aferin alıyordu, tabii ki burada en önemli görevi de Türkiye’yi Türk Dünyasından koparmak, Azeri kardeşleri ile düşman etmek, Ermeni soykırımcılarla, Rum EOKACI katillerle, terörist başları ile, aşiret reisleri ile ve Kandil Koordinatörleri ile kucaklaşmaktı. Bu amaçla işsizlik, açlık, dış ticaret açığı, eksi büyüme, Türk Milletinin varlıklarını satış, tarımsal eksi bakiye rekorlarının yanına bir de “Açılım” şampiyonluklarını ekleyivermiş, dünyadaki tek hem zulüm eden hem de mağdur olmuştu.

İlk açılımda terörist canilerle Habur’da kucaklaştı, şehit kanına doymayan teröristlerin zafer işaretleri ile halay çektiği kendi deyimi ile o coşkulu, güzel umut verici görüntüler arasında Türk tarihinde bir ilk olarak teröristlere çadır mahkemeleri ayarlandı. Daha sonra terörist başı benim yol haritamı AKP daha iyi anladı ve uyguluyor diyerek kendi uzantılarını bile eleştirmekten çekinmedi. Bu açılımdan sonra Ermeni Açılımı geldi. İşgalci Ermeni katiller ile ağa babaların nezaretinde protokoller imzalandı, kucaklaşıldı. Bizim Kunta 26-27 Şubat günlerinde öz be öz Azeri Türk kardeşlerimizin Hocalı da çoluk çocuk denmeden katledildiğine ilişkin en ufak bir söz etmeden Dışişleri Bakanı’nı bu katillerin, işgalcilerin amcası Ermeni Başkanına gönderdi. Ama bu arada Ermeni Anayasa Mahkemesinin kendini ters köşeye yatırıp attığı goller ile ağzı açık kaldı.

Eski Hocası onun için bu dersten kaçtı, top oynamaya gitti onun için böyle oldu derken, yeni Kunta safahatın getirdiği hantallık ile top oynamayı bile beceremiyor, ters köşeden goller yiyordu. Bu arada Ermeni açılımına birde futbol kucaklaşması damga vurdu.Cumhurbaşkanı, Ermeni Kardeşlerimiz ile kucaklaştı, yan yana maç seyretti. Oysa birlikte maç seyrettiği kişi Türkleri katleden ve Türk topraklarını işgal edenlerin hamisi idi. Ama bunun önemi yoktu, onlar kendi anayasal şartları olarak Doğu Anadolu topraklarını istiyorlardı, katliamcılar mağduru oynayıp sahte soykırım söylemlerinin kabulünü istiyorlardı. Ama zulüm edenin mağdur’u oynadığı oyun AKP’ye hiç de yabancı olmadığı için mesele yoktu.

Komşularla sıfır sorun esastı, yani Rum’a Kıbrıs’ı, Yunan’a Egeyi, Ermeni’ye Doğu Anadolu’yu verivermenin ne sakıncası vardı? Sevr Türkiye’sinde Ankara civarında ki komşularla zaten problem olmayacaktı, gül gibi geçinip gidilecek, her şeye engel Atatürk ilke ve İnkılapları ortadan kaldırılacak, Türk Devleti sahte şeyhlerin hüküm sürdüğü uysal bir ümmet topluluğuna dönüştürülecek, rövanş alınacaktı.
Bu açılımlardan sonra duraksayan, soluklamak için ara veren politika birden bire eski asker kışlalarının özlemli bir uzantısı olarak karşımıza çıkıverdi, açılım açılım sesleri arasında birde bakıverdik ki bizim Kunta Roman kardeşlerimizi toplamış, seksen doksan nidaları arasında sorun olmayan yerde paket açıyor. Bunun neyin açılımı olduğunu kavrayamayan bizleri de ileride herhalde bilim adamları ve tarihçiler aydınlatacaktır.

Daha Roman açılımın gülleri solmadan birde bakıverdik ki eski hocanın dersinden kaçan başka bir öğrenci o ruh haleti içinde dış ziyareti öncesi buyuruvermiş: “Afrika ülkeleri (yani Kunta Kinte) bizim stratejik ortağımızdır”. Yerli Kunta Kinte’mizden esinlenerek yapılıveren bu diploması harikası hamle ve literatüre geçecek şaheser düşünce içerisinde gelişmeler Türk Milletinin başındakilerin bilgi düzeyi ve teslimiyet politikaları açısından makûs talihi ile ne yazık ki bir kez daha yüzleşmesine sahne olmaktadır. Ülkemiz ne yazık ki kullandıkları kelimelerin, kulakların üflenen sözcüklerin anlamını bilmeyen, ama en acısı zahmet edip araştırmayan işbirlikçi bir zihniyetin idaresi altında bulunmakta, Türkiye ve Türk Dünyası birbirinden uzaklaştırılmakta, parçalanma ve Türklük bilincinden arındırılmaya doğru sürüklenmektedir.


Bu noktadan itibaren hoş anlatımlı hikâyelerin bir tarafa bırakılarak Türkiye’nin içersinde bulunduğu açmazın, düşürüldüğü acı durumun ele alınması ve halkımıza bu cahiliyet oyununun bütün arka planı ile birlikte anlatılması gerekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın çıktığı son dış gezisi öncesi Afrika bizim stratejik ortağımız olarak ilan ediliverdi, sömürgecilikten kurtuluş yolunda tarihlerinde yol gösterici olduğumuz, bağımsızlıkları bugün için bile hala tartışmalı olan yoksul Afrika ülkeleri birden bire Türkiye’nin stratejik ortağı oluvermişlerdi. Peki, öylesine söyleniveren bu sözcük ne anlam ifade ediyordu, acaba daha önce bilinmeden kulağa fısıldanıp sarf edilen faşizm sözcüğünün öylesine kullanılması ile benzeşen bu ifadenin arkasında ne gizliydi? Kelime anlamı itibariyle bakarsak birbirleriyle siyasi, ekonomik ve askeri anlamda çok sıkı çıkar ilişkileri bulunan, ilgi alanları ve menfaatleri her alanda örtüşen ülkelere “Stratejik Ortak” denir ve bunun dünyada sadece bir örneği vardır, ABD ve İsrail.

Yoksa politikacılarımızın ikide bir söylediği gibi Türkiye, ABD'nin stratejik ortağı falan değildir. Sadece bazı alanlarda aramızda yakın işbirliği vardır, ABD’nin AB ile olduğu gibi. Ancak son Irak örneğinde ortaya çıkan gelişmeler ve ülkemizin maruz kaldığı terörist saldırılar bağlamında bakıldığında ABD, Türkiye’nin stratejik ortağı olmadığı gibi ülkemiz ABD politikalarından zarar görür hale gelmiştir. Ortaklık eş güçler ve birbirine yakın dengelere sahip devletler arasında olabilir. Ayrıca Türkiye’nin şimdi ki AKP İktidarınca Talat üzerinden onca hevesle Rum’a veriverilmek istenen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden başka, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında uzaklaştırıldığımız Azerbaycan ve diğer Türk Devletleri dışında stratejik ortağının olması mümkün değildir.

AKP İktidarı ve Sayın Başbakan Türk Kelimesini, Türk Devleti kavramlarını anmak bir tarafa bunlardan köşe bucak kaçmaktadırlar, Türk Dünyası onlar için en ufak bir şey ifade etmemektedir. Stratejik ortaklık şu şekilde tariflenmektedir;

Öncelikle beş konuda paylaşım gereklidir:

1. Enformasyon,
2. Tamamlayıcı kaynaklar,
3. Ölçek ekonomisi,
4. Uluslararası genişleme,
5. Ortak Değer Yargıları ve Kader Birliği.

Peki, biz ABD ile veya Afrika ülkeleri ile hangi konuda paylaşımı istiyoruz veya amaçlıyoruz? Kader biriliğimiz, ortak değer yargılarımız nerededir? Ayrıca stratejik ortaklığı yönetmek için sistematik olunması gerekmektedir. Acaba ülkemizin Afrika ülkeleri ile stratejik ortaklığı sahte şeyh şürekâsı tarafından İstiklal Marşımız ezberletilen gariban yabancı çocuklar üzerinden mi gerçekleşecektir? Yoksa bu maskeler altında esirler dünyasında bağımsızlığın timsali Türk Milletinin imajından faydalanılarak Amerikan çıkarlarına, Yahudi Lobisi öngörülerine ve CIA Projelerine hizmet mi edilmektedir?

Diğer yandan;

1. İlişkinin güzergâhı hazırlanmalı,
2. Çok iyi düşünülmüş bir iletişim planı yapılmalı,
3. Hangi sıklıkta bir araya gelineceği takvime bağlanmalı,
4. Bir yol haritası hazırlanmalıdır.

Bunların hiçbiri ortada yoktur. Ayrıca stratejik ortaklığın kurulması zor ve uzun bir süreçtir. Ancak bu zorluk aşıldıktan sonra bazı kazanımlardan söz etmek mümkündür. Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin kendi kontrollerinde bulunan Afrika ülkelerini bizim gibi sömürgecilik karşısında bağımsızlığın abidesi olmuş bir devletle stratejik ortaklıklarına müsaade edeceklerine inanmak için herhalde gezilerde gördüğümüz okullarda birinci sınıf öğrencisi olmak gerekmektedir. Bu noktada birden bire stratejik ortağımız oluveren bu yoksul ülkelerin ekonomik ve siyasi durumları nasıldır? İlişkilerimiz ne düzeydedir ona bakmak gereklidir. Yeni stratejik ortaklarımızı ilk gezinin yapıldığı Tanzanya’dan tanımaya başlayalım;

Tanzanya 1964 yılında bağımsızlığını kazanmış eski bir İngiliz sömürgesidir, ortalama ömrün elli yıl olduğu yarı diktatörlük şeklinde Cumhuriyet’le yönetilmektedir, gayrı safi milli hâsılası kişi başına 400 dolar olan dünyanın en fakir ülkelerinden biridir. Türkiye bu gariban ülkeden 14 milyon dolar civarında bir ithalat yapmış, elli iki milyon dolar tutarında da ihracat yapmıştır, dış ticaret ilişkimiz açısından sıralamaya bile girmesi mümkün değildir.

Senegal, eski Fransız Sömürgesi, 1960 yılında bağımsızlığına kavuştu, başkanlık tipi demokrasi, ortalama insan ömrü 58 yıl, gayrı safi milli hâsılası kişi başına 900 dolar, nispeten zengin ve tarım ürünlerinin getirdiği kısmi zenginlik, Türkiye ile dış ticareti önemsiz kategorisinde, bu ülkeye doksan milyon dolar tutarında mal satarken bir buçuk milyon dolar tutarında ithalat yapmış bulunmaktayız.

Gündemdeki güncel ülkelere gelince;

Kongo Demokratik Cumhuriyeti, eski Belçika sömürgesi. Bağımsızlık tarihi 1960, iç savaşın pençesinde, diktatörlükle yönetilmekte, herhalde hükümetimizce burada da demokratik açılım planlanıyor. Gayrı safi milli hâsılası kişi başına yaklaşık 400 dolar, ortalama insan ömrü 49 yıl. Dünyanın en fakir ülkelerinden bir tanesi, ülkemize geçen yıl buradan sadece 500 bin dolarlık mal satılmış, karşılığında ise 4 milyon altı yüz bin dolar civarında bir ihracat yapılmıştır. Verilerin istatistikî açıdan bile önemi bulunmamakta.

Kamerun, eski Fransız ve İngiliz Sömürgesi, 1960 yılında bağımsızlığına kavuştu, nispeten demokratik bir ülke, gayrı safi milli hâsılası kişi başına yaklaşık 775 dolar, ortalama insan ömrü 51 yıl. Dış ticaret rakamlarımız yirmi bir milyon dolar ihracat, ithalat otuz dört milyon dolar düzeyindedir. Ülkemizde kullanılan tropik ağaçların başlıca kaynağı bu ülkedir, o bakımdan rakamlar biraz yüksektir.

Bunların dışında bu gezi kapsamında bir de Sayın Cumhurbaşkanımızı kabul etmeyen, randevu vermeyen, ziyaret talebini reddeden iki ülke vardır. Bu durum Türk dış politikası ve saygınlığımız açısından AKP’nin sebebiyet verdiği ibret verici tabloya işaret etmektedir. Türkiye ile stratejik ortaklığı baştan silen bu devletler Kongo Cumhuriyeti (eski Fransız Sömürgesi, o nedenle ayrı bir devlettir, bağımsızlık tarihi 1960) ve Gana’dır (eski İngiliz Sömürgesi, bağımsızlık tarihi 1957). Cumhurbaşkanımızı kabul etmeyen bu iki ülkenin diğerlerine nazaran ortak özelliği gelişmişlik ve parlamenter demokrasinin nispeten daha iyi işlediği devletler olmalarıdır. Acaba bu ülkeler gerçek niyetler konusunda kuşkuya mı düşmüşlerdir? Hedefler konusunda uyanmışlar mıdır? Bunu tarih bize ilerleyen zaman içerisinde gösterecektir.

Öte yandan Afrika Kıtasında ki gezilerin tamamında dikkat çekecek şekilde okul ziyaretleri ana ortak paydayı oluşturmaktadır. Geziler bir noktada örtüşmektedir, İstiklal Marşımızı ezbere söyleyen ve Türkçe şarkıları okuyan gariban Afrikalı Çocuklar. Yabancı dil öğretmek ve kültürünüzü tanıtmak başka bir şeydir, İstiklal Marşınızı ezberletmek başka bir şeydir. Milli Marş bir millete ait, onun timsali olmuş, insanların ortak milli duygularını ifade ettikleri bir olgudur. İstanbul’da ki Amerikan Koleji’nin Türk Öğrencilerinin ziyarette bulunan ABD Başkanı karşısında hazır olda ezberden ABD Milli Marşını okumaları veya İngiltere Kraliçesi huzurunda İngiliz Milli Marşını söylemeleri Türk Milleti için ne derece utanç verici ise bu Afrikalı çocuklar içinde Türk Milli Marşını Cumhurbaşkanımız karşısında okumak o derece yüz kızartıcı olmalıdır. Asıl amacın gariban Afrikalı çocuklara yabancı lisan öğretmek, bu arada kültürümüzü tanıtmak olması gerekirken, gizli amaçları perdelemek, iç kamuoyunu kandırmak için İstiklal Marşımızı ezberletmek, huzurda hazır olda okutmak, bunu övünç ve propaganda malzemesi yapmak madalyonun diğer yüzünü ortaya koymaktadır. Ayrıca işgalci Yunanlıların bile bayrağını yerden kaldıracak kadar başkalarının milli duygularına saygılı asil Türk’ün bu onurlu duruşu ayaklar altına alınmakta, değer yargılarımız hiçe sayılmaktadır. Türk İnsanının Amerikan ve Yahudi Lobisi hizmetkârı bir oluşumun gerçek emelleri konusunda uyanık ve bilinçli olması gereklidir. Diğer yandan yukarıda verilen açıklamalar ve veriler ışığında bu yoksul ülkelerle Türkiye’nin stratejik ortaklık kurmasından bahsetmenin sadece bir göz boyama olduğu, hedef saptırıcı nitelikte olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı göreve geldiğinden beri eğer bilgiler yanıltmıyorsa 58 ülkeye bazıları mükerrer olmak üzere dış gezi düzenlemiştir. Başbakanınkileri ise saymada ve ayrıştırmada bilgisayarlar yetersiz kalmaktadır. Ancak her ikisinin de ortak özelliği Türk Dünyasından özellikle uzak durmalarıdır, Eski Alman Başbakanlarının içkinin su gibi aktığı doğun günü partilerine konuveren, Türk Düşmanı Papa Heykelleri altında antlaşmalar imzalayan, AB ve Avrupa yollarını adeta arşınlayan Başbakan Türkî Devletlerden uzak durmakta, Türk adını ağzına bile almamaktadır. Türkiye, Türk Kardeşlerinden koparılmış, Türk Dünyası Kurultayları katılımın olmadığı çöküş sürecine sürüklenmiş, gariban Kunta Kinte’nin kaderinden Türk Milletine stratejik ortaklık masalı adı altında kefen biçilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanının düzenlediği 58 ülkeyi kapsayan dış geziler kapsamında sözde Ermeni Soykırımı Tasarıcısı Fransa dört kere, ABD iki kere yer almış, soykırımcı ve işgalci Ermeni Cumhurbaşkanı hem ziyaret edilip, hem ağırlanmış, onunla kol kola maç seyredilmiştir. Ancak bütün bu programlar kapsamında ziyaret listesinde KKTC, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan sadece bir kere, Azerbaycan ve Kazakistan iki kere ziyaret edilmiştir. Türk’ün öz be öz ata yurdu, Türk Dünyasının İncisi Semerkant ve Buhara kentlerinin bulunduğu Özbekistan’a ise hiç gidilmemiş, Rusya Federasyonu bünyesinde bulunan özerk Türk Cumhuriyet ve Bölgeleri es geçilmiştir. Ermeni Başkanı ile biraya gelinirken Özbekistan’a hiç uğranılmamasının, Türk Devletlerinin ihmal edilmesinin tek izahı vardır, o da yukarıda açıklanmıştır. Ayrıca acaba Özbekistan hangi tehlikeyi görerek, hissederek kimleri ve neyi kabul etmemiş veya sınır dışı etmiştir?

Türkiye’den aldığı ışıkla canlanan Ata yurdumuza reva görülen bu muamelenin izahı mümkün müdür? Sovyetlerin çöküşü ile büyük bir coşku ile kucaklaştığımız bize ufuklar açan Türk Dünyasından ne oldu da uzaklaşıyoruz, Kunta Kinte Masalları içerisinde kendimize Afrika’nın gariban ülkelerinde stratejik ortak arıyoruz? Acaba bütün bunların hedefi, Türk Milleti ile Atatürk’ün özellikle geri kalmış sömürge ülkelerde bağımsızlığın ve egemenliğin timsali olmuş büyük resminin arkasına saklanarak Yahudi Lobisi ve CIA güdümlü uzantıların ABD ile AB çıkarlarına hizmet ederek, Türk ve İslam Dünyasını Büyük Ortadoğu Projesine paralel başka bir yoldan ve arkadan kuşatmak mıdır?

Sonuç olarak özetlersek; Azeri kardeşlerimizin soykırıma uğratıldıkları, topraklarının işgal edildiği, sürgün edildikleri olaylarını görmezden gelen, Hocalı Katliamının adını dahi ağzına almayan, Türk kelimesinden uzak duran, Türk dünyasına sırtını dönen bu Ermeni sevdalısı, Rum aşığı AB ve ABD güdümlü politikaların tek amacı vardır, Türkiye’yi lider olacağı Türk Dünyasından koparmak, Kıbrıs’tan çıkarmak ve Sevr’e götürmek. Yani Afrika ülkelerinin stratejik ortağımız yapılacağı masalı, safahat içinde yüzen Ortadoğu sultanının Kunta Kinte olduğuna benzeyen aldatmacadan, kandırmadan başka bir şey değildir. Yüce Türk Milleti bir daha ki seçimlerde bu yalanlara, hezeyanlara dur diyecek müsebbibi teslimiyetçi ve işbirlikçi zihniyetten önce sandıkta hesap soracaktır.

O. Cem Kazmaz